BİR DİKİLİ AĞACIM YOK
Doğum ile ölüm arasında bir yaşama ömür diyoruz değil mi?. Sadece ve sadece bir ömrümüz var.
Yaşamak, kısası uzunu ile yarını ölüm vaktini bilmek sizin hırs içinde sürdürdüğümüz hayatımızdır. Her canlı bunu hayatı yaşamaktadır. Canlı kendi organizmasının yapısı konusunda kısmi onarım değişim yapabilen varlıklara denir.
Cenneten yılanın atalarını kandırılışı sonrası, kovulumamızla ölümsüzlüğe veda ettiğine inanan bizlerin tekrar ölümsüzlük inancımız bir türlü bitmez. Sümer tabletlerinde ölümsüzlüğü arayan Gılgamış, üstünü temizlemek için suya girerken taşın üzerine bıraktığı ölümsüzlük çiçeğini yine yılana kaptırarak kaybeder.
Bunun gibi mitolojik hikayelere çok rastlarız. Gerçek ise yaşamın hala ölümle devam ettiğidir.
Her insan iki kişidir. Asla bir insanı tanıdım, tanıyorum demeyin . Çocuğunuzu bile tanıyamazsın iç dünyasını bilemez dünyasına giremezsiniz. Kişi müsaade ettiği kadar bilirsiniz asla sizi yanıltmasın. Çünkü her insanın içinde bir insan daha vardır. Göremez vede asla tanıyamazsınız.
Hatta öyledirki kişi bile kendi iç dünyası ile çatışmalar yaşayabilir. Psikoloji bu konuyu incelemek üzerine tahsis edilmiş bir ilimdir.
Doğum ile başlayan öğrenme dürtüsü insanı eğer ve büker. Öğrendiklerinden bilgeliğe oradan kurnazlığa köprü kurarak kendini geliştirenlerin içeriden hesaplarla neler yapabileceklerini akıl edemezsiniz. Dizilerde görüyorsunuz işte birbirine ne kalleşlikler yapıyorlar.
Bakın bir hikaye anlatayım size.
Evi barkı olan Emekli bir amca toprak ile uğraşmak istiyor ve ekip biçmek için tarla arıyor.
Şehre yakın bir köyden kafasına uyan bir dönüm kadar arsayı pazarlıkla satın alıyor. Lakin arsa sahibi bir şart koşuyor. Diyor ki benim ufak kızım doğduğu zaman bir kiraz diktim o kiraz kızımın dikili ağacıdır meyvesini o toplayacak. Aynı şekilde anlaşmışlar. Yıllar içinde ağaç büyümüş her sene kız ailesi ile gelip kirazı toplamış ve giderken hatırlatmış ağaç benim diyerek. Bu işi bir dönem güzelleştirmişler kiraz toplama zamanı beraber piknikler şeklinde bağları sağlamlaştırmaya çalışmışlar.
Birgün eski Arsa sahibi ölmüş. Kızınında yedi çocuğu olmuş. Kiraz bol bol verim vermeye devam ederken hep birlikte gelip beraberce yiyip içip kirazları toplayıp gidiyorlarmış. Giderkende ağaç bizim diye inceden hatırlatıyorlar mış.
Bu böyle devam edip bir sürü devam etmiş. Yer sahibinin üç oğlu babaları vefat edince oturup düşünmüşler. Tabii o vakte kadar etraf müteahhitlerin yarış ettiği bir mıntıka olmuş. Bu nedenle kardeşler arsayı müteahhide vermeye karar kılıp anlaşmışlar. Kiraz sahibi kardeşliklerine anlatmışlar ama karşı tepki ile karşılaşmışlar. Bu konu bir sürü tatsız olaya neden olmuş.
Şimdi ağaç kesildi gerçek mülk sahipler arsayı müteahhide verip birer daire sahibi oldular.
Bu tür kişilerden uzak durmalıyız. Onlarla iken hayattan zevk alamazsınız, verici olduğunuz sürece varsınızdır. Oysa yaşamın sırları ölüme dair gizemlerin cevapları örnekler ile gözümüzün önünde tabiattadır. Sadece görmek dokunmak temas etmek ve mutlu olabilmeyi anlayıp yaşamaktır.
Aptallığın birçok tarifi vardır. Benim önemsediğim tarifi, kendi bilgileri doğrusuna inanıp sabitlenen sorgulamayan tartışılmayan kişidir. Kendime soruyorum 1974 senesinde ilk istanbula gidişim beş saat sürdü. Sonra 1977 senesinde ablamın düğününde yollarda dura dura 5.5 saatte gittik. 2020 den beri arabam yok yine otobüs ile gidiyorum, en erken 6 saat. Yol yaptık yol yaptık diyenlerle tartışmıyorum.
Aması fakatı ile sizi daraltan insanları kendinizden uzaklaştırın. Öyle düşünme, o açıdan bakmalar gibi bir sürü sorun getirirler. Çok yakınız bile olsa kimsenin hayatınızın kararlarını yaşamasına müsaade etmeyin. Yaşamdan zevk almak istiyorsanız ve yaşamı tatmak istiyorsanız uzak durun uzak tutun.
Çünkü maalesef hayat çok ama çok kısa...
18 - 06 2025
ERCAN YÜKSEL
Anasayfa
Yazarlar
Ercan Yüksel
Yazı Detayı
Bu yazı 1382 kez okundu.
BİR DİKİLİ AĞACIM YOK
BİR DİKİLİ AĞACIM YOK
Doğum ile ölüm arasında bir yaşama ömür diyoruz değil mi?. Sadece ve sadece bir ömrümüz var.
Yaşamak, kısası uzunu ile yarını ölüm vaktini bilmek sizin hırs içinde sürdürdüğümüz hayatımızdır. Her canlı bunu hayatı yaşamaktadır. Canlı kendi organizmasının yapısı konusunda kısmi onarım değişim yapabilen varlıklara denir.
Cenneten yılanın atalarını kandırılışı sonrası, kovulumamızla ölümsüzlüğe veda ettiğine inanan bizlerin tekrar ölümsüzlük inancımız bir türlü bitmez. Sümer tabletlerinde ölümsüzlüğü arayan Gılgamış, üstünü temizlemek için suya girerken taşın üzerine bıraktığı ölümsüzlük çiçeğini yine yılana kaptırarak kaybeder.
Bunun gibi mitolojik hikayelere çok rastlarız. Gerçek ise yaşamın hala ölümle devam ettiğidir.
Her insan iki kişidir. Asla bir insanı tanıdım, tanıyorum demeyin . Çocuğunuzu bile tanıyamazsın iç dünyasını bilemez dünyasına giremezsiniz. Kişi müsaade ettiği kadar bilirsiniz asla sizi yanıltmasın. Çünkü her insanın içinde bir insan daha vardır. Göremez vede asla tanıyamazsınız.
Hatta öyledirki kişi bile kendi iç dünyası ile çatışmalar yaşayabilir. Psikoloji bu konuyu incelemek üzerine tahsis edilmiş bir ilimdir.
Doğum ile başlayan öğrenme dürtüsü insanı eğer ve büker. Öğrendiklerinden bilgeliğe oradan kurnazlığa köprü kurarak kendini geliştirenlerin içeriden hesaplarla neler yapabileceklerini akıl edemezsiniz. Dizilerde görüyorsunuz işte birbirine ne kalleşlikler yapıyorlar.
Bakın bir hikaye anlatayım size.
Evi barkı olan Emekli bir amca toprak ile uğraşmak istiyor ve ekip biçmek için tarla arıyor.
Şehre yakın bir köyden kafasına uyan bir dönüm kadar arsayı pazarlıkla satın alıyor. Lakin arsa sahibi bir şart koşuyor. Diyor ki benim ufak kızım doğduğu zaman bir kiraz diktim o kiraz kızımın dikili ağacıdır meyvesini o toplayacak. Aynı şekilde anlaşmışlar. Yıllar içinde ağaç büyümüş her sene kız ailesi ile gelip kirazı toplamış ve giderken hatırlatmış ağaç benim diyerek. Bu işi bir dönem güzelleştirmişler kiraz toplama zamanı beraber piknikler şeklinde bağları sağlamlaştırmaya çalışmışlar.
Birgün eski Arsa sahibi ölmüş. Kızınında yedi çocuğu olmuş. Kiraz bol bol verim vermeye devam ederken hep birlikte gelip beraberce yiyip içip kirazları toplayıp gidiyorlarmış. Giderkende ağaç bizim diye inceden hatırlatıyorlar mış.
Bu böyle devam edip bir sürü devam etmiş. Yer sahibinin üç oğlu babaları vefat edince oturup düşünmüşler. Tabii o vakte kadar etraf müteahhitlerin yarış ettiği bir mıntıka olmuş. Bu nedenle kardeşler arsayı müteahhide vermeye karar kılıp anlaşmışlar. Kiraz sahibi kardeşliklerine anlatmışlar ama karşı tepki ile karşılaşmışlar. Bu konu bir sürü tatsız olaya neden olmuş.
Şimdi ağaç kesildi gerçek mülk sahipler arsayı müteahhide verip birer daire sahibi oldular.
Bu tür kişilerden uzak durmalıyız. Onlarla iken hayattan zevk alamazsınız, verici olduğunuz sürece varsınızdır. Oysa yaşamın sırları ölüme dair gizemlerin cevapları örnekler ile gözümüzün önünde tabiattadır. Sadece görmek dokunmak temas etmek ve mutlu olabilmeyi anlayıp yaşamaktır.
Aptallığın birçok tarifi vardır. Benim önemsediğim tarifi, kendi bilgileri doğrusuna inanıp sabitlenen sorgulamayan tartışılmayan kişidir. Kendime soruyorum 1974 senesinde ilk istanbula gidişim beş saat sürdü. Sonra 1977 senesinde ablamın düğününde yollarda dura dura 5.5 saatte gittik. 2020 den beri arabam yok yine otobüs ile gidiyorum, en erken 6 saat. Yol yaptık yol yaptık diyenlerle tartışmıyorum.
Aması fakatı ile sizi daraltan insanları kendinizden uzaklaştırın. Öyle düşünme, o açıdan bakmalar gibi bir sürü sorun getirirler. Çok yakınız bile olsa kimsenin hayatınızın kararlarını yaşamasına müsaade etmeyin. Yaşamdan zevk almak istiyorsanız ve yaşamı tatmak istiyorsanız uzak durun uzak tutun.
Çünkü maalesef hayat çok ama çok kısa...
18 - 06 2025
ERCAN YÜKSEL
Ekleme
Tarihi: 25 June 2025 - Wednesday
BİR DİKİLİ AĞACIM YOK
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.