Osman ERAYDIN
Köşe Yazarı
Osman ERAYDIN
 

BİR ŞİİRİNİN İZAHI YETİŞ İLAHİ!

Ahmet Akgül Üstadımızın BİR ŞİİRİNİN İZAHI                   YETİŞ İLAHİ!        İnayetin yetişmezse, zail olmaz gafletim Rahmeyle ki kulun düşmüş, ah-u zare1 İlahi… Eğer tutmazsan elimden, nafile tüm gayretim Meğer Senden ola Ey Dost, derde çare İlahi…        Tecellinle daim artar, hayranlığım hayretim Sensiz mutsuz garip gönlüm, pare pare2 İlahi… İman nimetin olmazsa, hiç kalır mı kıymetim Kerem kıl kapına geldim, yakma nâre3 İlahi…          Şuur ver vahdete dönsün, her anım hep kesretim4 Bin bir ismin zuhur eder, aşikâre5 İlahi… Sana gelmek Sana ermek, Senin olmak niyetim Hem acizim hem asi, yüzüm kare6 İlahi…        Dönüp afvına sığındım, ey en Yüce Hazretim Sahip çık bu haddin aşan, cüretkâre7 İlahi… Ma’budum8 Maksudum9 Sensin, Sana doğru hicretim Senin zikrin fikrin gelsin, hep efkâre10 İlahi…        Ahmedin va’dini gözler, Hak düzene hasretim İhsanın11 esirgeme bu, günahkâre İlahi… Müyesser kıl Fethi Mübin, sayendedir nusretim12 Tez ulaştır hem zafere, hem didare13 İlahi…            1- Ah-u zar: Herhangi bir sıkıntı ve hastalıktan dolayı ah edip inleme, dert edinip yanma. 2- Pare Pare: Paramparça olma. 3- Nâr: Ateş, cehennem – ateş gibi yakan dert ve musibet ortamı. 4- Kesret: Çokluk, Allah dışındaki tüm varlıklar. 5- Aşikâre: Apaçık görünen – ‘Hiç saklamadan, belli ederek açık açık’ ortaya çıkan. 6- Kare: Kara, siyah… Yüzü kara olmak: Utanacak bir durumu olmak. 7- Cüretkâr: Gereken saygısı olmayan, vurdumduymaz davranan, hürmetsizlik eden. 8- Ma’bud: Kendisine ibadet edilen, kayıtsız şartsız kulluk edilen Cenab-ı Hak. 9- Maksud: Niyet edilen, amaçlanan ve istenilen şey. İstek. Arzu. Gâye. Yüce Allah. 10- Efkâr: Düşünceler, fikirler. Gönül dünyası. 11- İhsan etmek: İyilik ve ikram yapmak. 12- Nusret: Cenab-ı Hakkın yardımı… Üstünlük, Fetih, başarı. 13- Didar: Yüz, çehre. Cemâlullah. İlahi güzelliği ifade etmek için kullanılan Farsça kökenli bir kelime. Tasavvuf edebiyatında Allah’ın tecelli eden yüzü, Divan edebiyatında sevgilinin cemâli.            YETİŞ İLAHİ!          İnayetin yetişmezse, zail olmaz gafletim Rahmeyle ki kulun düşmüş, ah-u zare İlahi…        Allah’ın yardımı ve desteği, koruyup gözetmesi olmazsa; dünya ve ahiret için gerekli ve önemli olan bir şeyin değerini kavramamız mümkün değildir. Dikkat ve özen göstermemiz gerekirken savsakladığımız veya unutmadığımız halde terk ve ihmal edip aksattığımız durumlarda bizi gafletten kurtaracak yine Rabbimizdir. Ya Rabbi, bizden rahmetini eksik etme, gafletimizden dolayı düştüğümüz sıkıntı ve dertten bizi kurtaracak olan sadece Senin rahmet ve merhametindir. Tevbe Suresi 71. ayeti, bu rahmet ve inayeti hak edecek kulları şöyle tarif etmektedir: “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar da birbirlerinin velileri (dostları ve destekleyicileri)dirler. (Herkese ve birbirlerine her konuda) İyiliği emreder, kötülükten nehyedip çevirirler, namazı dosdoğru yerine getirirler, zekâtı verirler ve (her konuda) Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah Üstün ve Güçlüdür, Hüküm ve Hikmet sahibidir.” Allah, herkese rahmet eder ve bunun için de bir ücret istemeye ihtiyaç duymaz. Yalnız, çalışanlarla çalışmayanları da bir tutmaz. Çünkü İlahi nusret, gayrete bakar. “O, kime dilerse rahmetini tahsis eder, Allah büyük ‘lütuf ve ihsan (fazıl)’ sahibidir.” (Âl-i İmrân: 74) Biz Milli Çözümcüler olarak, verilen bir görevi; en önemli ve en öncelikli yapılması gereken iş olarak görürsek, bu alışkanlık bizim gafletten kurtulmamızı sağlayacaktır. İşte o zaman Allah, rahmet ve inayeti sayesinde; Milli Çözümcülere, yapılamayacak (imkânsız ve çok zor görünen) şeyleri yaptırır, yapmak istediklerimizi (kırgınlık ve kızgınlık anında sonradan pişman olacağımız şahsi, dünyevi ve nefsi bazı çıkışlarımızı) da bize yaptırmaz…          Eğer tutmazsan elimden, nafile tüm gayretim Meğer Senden ola Ey Dost, derde çare İlahi…          “İman ateşten bir kor olacak; tutanın eli yanacak, tutmayan ise imanından olacak!” denilen bir zamanda yaşarken; Ya İlahi, Senin yardımın olmazsa, biz imanımızı elde tutamayız, Sen hem en yakın dostumuz hem de her derdimizin devasısın… Çünkü Sen: “Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye yaratmış değiliz. Biz onları (kâinatı, dünyayı ve insanları) yalnızca Hakk ile (vahdet ve kudretimizi göstermek ve imtihan etmek amacı ile) yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler (ve gerçeği merak etmezlerdi).” (Duhân: 38-39) buyurup her şeyin bir imtihan ve deneme olduğunu belirtmişken… Ve hele: “(Unutmayınız ve haddinizi aşmayınız ki) Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz! (Öyle her arzu ettiğinize erişemezsiniz. Zira her şey Allah’ın elinde ve takdirinde bulunmaktadır.)” (Tekvir: 29) demişken… Ve; “Sakın unutmayın ve şeytan sizi umutsuzluğa sürüklemesin” dercesine; “Demek ki, gerçekten her zorlukla beraber (ona dayanacak ve aşacak bir) kolaylık da vardır. (Unutma) Kesinlikle her zorlukla beraber, elbette bir kolaylık (ve rahatlık) da olacaktır. (Sabret, her usr; iki yusr doğuracaktır. Çünkü gerçekten her zorlukla beraber (iki kere) kolaylık bulunacaktır.)” diye tavsiyede bulunmuşken, bize düşen, ayetinde buyurduğun gibi: “(Şu halde ey Habibim!) Boş kaldığın zaman, (tebliğ ve toplumu terbiye, cihad etme ve tehlikeleri defetme, sosyal ve siyasi görevler gibi, mecburi işlerinden sıyrıldığın an, durma hemen ibadete ve hayırlı hizmete) koyul ve uğraşıp yorul ki (manevi terfi ve terakki ancak sürekli ve sistemli bir çaba ile mümkün olacaktır. Ve bütün bu gayret ve hizmetlerinle kesinlikle) Sadece Rabbine (rızasını kazanmaya) rağbet et (ki dünyada izzet ve devlete, ahiret yurdunda ise cennet ve rü’yete ancak böyle ulaşılacaktır).” (İnşirah: 5-8) buyruğuna uymaktır ve her derdimizin çaresi bu şuurdadır.        Tecellinle daim artar, hayranlığım hayretim Sensiz mutsuz garip gönlüm, pare pare İlahi…        “(Bütün yerler ve yönler gibi) Doğu da Allah’ındır, Batı da. Her nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (kıblesi ve tecellisi, kudret ve rahmet eseri) oradadır. Şüphesiz ki Allah, (her şeyi) Kuşatandır, (hakkıyla) Bilendir.” (Bakara: 115) ayetinin işaret ve hikmetince, evrendeki her şey O’nun eseridir. Bunların (insandaki, hayvanattaki ve nebatattaki) mahiyetlerini düşündükçe hayran olmamak ve hayret etmemek mümkün değildir. İnsanı Rabbine bağlayan; hayrettir. Bu hayret, sevgiye ve şükre dönüşünce ortaya çıkan manevi huzur ve teslimiyet, gönlümüzde-ruhumuzda bir mutluluk oluşturuverir. Ama ne zaman ki her şeyi kuşatanın Allah olduğunu unutup, bir an gaflete düşüp, maddi ve dünyevi şeyleri düşünmeye başlayıp, biraz da endişeye kapılıyorsak; işte bu durumda gönlümüz-ruhumuz sıkılmaya ve parçalanmaya başlıyor. Bu gibi git-geller, Hakka vuslat isteğini oluşturuyor; vuslat arzusu ise sadece hasretle olgunlaşıp insanı pişiriyor. Öyle ya, insan Rabbini hatırlayınca şeytan geri çekilirmiş…        İman nimetin olmazsa, hiç kalır mı kıymetim Kerem kıl kapına geldim, yakma nâre İlahi…        Cenab-ı Hak; hidayet ve istikamet ehli, ilim ve hikmet talibi Milli Çözümcüler olmamızı nasip etmiş ve bununla bizi kıymetlendirmiştir. “Bugün onların ağızlarını mühürleriz; -iman ve iyilikten, küfür ve kötülükten yana- bütün yapıp kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları (işlediklerine) şahitlik etmektedir” (Yasin: 65) ayetinin haber verdiği gibi “Hayat; iman ve cihaddır” şuuru ve imtihan-kulluk sorumluluğuyla, Hakkı tebliğ ve tavsiye yolunda, bugün bile hâlâ kalemle ve satır satır gerçekleri yazan… Her türlü sıkıntı ve saldırıya rağmen davasından ve Rabbinin rızasından caymayan mü’minler için, tuttuğu kalemlerin, yazdığı sahifelerin, harflerin, kelimelerin ve cümlelerin bir gün dile gelip şahitlik ve şefaatçilik edeceklerine dair İlahi mesaj ve müjdeler içermektedir. Bizi bu kutlu gayelere hizmetkâr eyleyen Rabbim! Bizim bu nimetin kıymetini bilmemizi ve “(Kâinat kitabını, kendi nefsindeki hakikati, Kur’an’ın kelâmını ve hitabını devamlı ve dikkatle) Oku! (Anla ve anlat ki) Rabbin en büyük kerem sahibi (olandır).” (Alak: 3) ayetine uygun davranmayı bize kolaylaştır ve (bazı hizmetleri hafife almak-talimatlara uymamak-ihmalkâr davranmak gibi) nankörlük edip cehennem ateşine düşmemize de imkân tanıma… Amin!..          Şuur ver vahdete dönsün, her anım hep kesretim Bin bir ismin zuhur eder, aşikâre İlahi…        Cenab-ı Hakkın Zatı; her türlü şekilden, biçimden, sûretten, mekân ve zaman tahdidinden münezzehtir. O; Ezeli ve Ebedi, Evvel ve Ahir, tek ve mutlak gerçektir. Yüce Rabbimiz ancak yarattığı eserleriyle bilinir. Hücrelerden kürrelere, çiçeklerden böceklere, her şeyde ve her saniyede tecelli ve tezahür eden; Cenab-ı Rabbi’l-âlemindir. Bu gerçeği bilmek ve bunun şuuruna ermek ise “Vahdete ulaşmaktır”. Yani her olayda ve her varlıkta Allah’ın kudret ve hikmetini görüp anlamak ve sadece O’nun rızasına yoğunlaşmaktır. Çünkü Allah (CC) Kutsi Hadiste; “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmemi istedim. Âlemi yarattım, nimetlerimi sevdirdim. Böylece Beni bildiler.” buyurarak Kendisini bilip tanıyacak ve O’nun halifesi olacak kabiliyette bir varlık olarak insanı yaratmıştır. “Sonra onu (kendi kıymetini bilmediği ve kabiliyetlerini körletip kirlettiği için) aşağıların aşağısına çevirip-itip bıraktık. (Veya, insanoğlunu) “Esfeles safiline” (eğitilmek, yetiştirilmek ve imtihan edilmek üzere evrenin en aşağı tabakası olan yeryüzüne geri gönderip olgunlaşma fırsatı tanıdık.)” (Tin: 5) buyurarak, insanın; her anında Yüce Yaratıcısını tanıması, bilmesi, O’nun her şeye hâkim olduğunu idrak etmesini dilemiştir. Bu durumu: “Biz onları (kâinatı, dünyayı ve insanları) yalnızca Hakk ile (vahdet ve kudretimizi göstermek ve imtihan etmek amacı ile) yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler (ve gerçeği merak etmezlerdi).” (Duhân: 39) diye bildirmiştir.        Sana gelmek Sana ermek, Senin olmak niyetim Hem acizim hem asi, yüzüm kare İlahi…        Ya Rabbi; Sana gelmek, Sana ermek ve Senin olmak niyetiyle; yani Senin rızana ve rıdvanına ulaşmak gayretiyle: “Gerçek şu ki, Biz emaneti (İslamiyet’i ve Allah’a Hilâfet görevini) göklere, yerküreye ve dağlara (ve bunlardaki mahlûkata) arz ve teklif ettik de; onlar bunun (sorumluluğunu) yüklenmekten çekindiler ve ondan (gereğini yapamadıklarında gelecek azaptan) korkuya kapılıp titrediler. (Ama) Onu (yeryüzünde Allah’a halifelik ve adaletle yöneticilik sorumluluğunu) insan yüklendi. Gerçekten o, pek zalim ve çok cahildir (ki Rabbinin emri ve isteği yerde kalmasın diye çok riskli bir cesaretle böyle bir mesuliyetin altına girmiş ve bir nevi kahramanlık göstermiştir).” (Ahzâb Suresi: 72) ayetinde buyurduğun gibi; aldığımız bu emanetin sorumluluğu gereği; bugün haksızlık ve ahlâksızlığın, sefalet ve yoksulluğun, inkârın ve isyanın had safhaya çıktığı bir süreçte, Siyonizm’in uşaklığını yapan din istismarcısı Haman ve Bel’amlara karşı Kur’an ayetleriyle, Efendimizin hadisleriyle ve Erbakan Hocamızın öğretileriyle Milli Çözüm olarak mücadele veriyor ve tüm bu haksızlıklar karşısında dilsiz şeytan olmamak için gayret gösteriyoruz. Bu mücadeleyi verirken; gerekli dikkat ve gayretle davranamadığımız, ihmal ettiğimiz ve hafife aldığımız tavırlarımızdan dolayı bizi bağışla ve zayıflığımıza say… Biz biliyoruz ki; her şey Senin himmet, inayet ve rahmetinle başarılıyor. Sen, şer cephesinin bize karşı planlarını ve tuzaklarını bozar ve onların her türlü şiddetinden bizi korursun, ama onların hepsi bir araya gelse bizi Senden koruyamaz.        Dönüp afvına sığındım, ey en Yüce Hazretim Sahip çık bu haddin aşan, cüretkâre İlahi…        Ya Rabbi! Başta Hocamızın ve Üstadımızın defalarca ikazlarına ve tavsiyelerine rağmen; günlük meal okuma, yayınlanan yazılara ve şiirlere yorum yazma gayretini bir türlü gereği gibi gösteremiyoruz. Yayınlanan yazıları ihtiyaç ve iştiyak duyarak okumuyor ve yine Hocamızın rüyada buyurdukları gibi; okunan yazıları maddeler halinde yazmayı ve yaptıklarımızı yeşil, yapmadıklarımızı kırmızı ile boyayıp kodlayarak kendimizi kontrol etmiyoruz. Yine bir videoyu izlerken, sakin bir zaman diliminde kulaklığımızı takarak ve gerekirse durdurup not alarak dinlemeyi yapmayarak cahili bir cesaretle cüretkâr davranıyoruz. Yani vurdumduymaz davranıyor ve hürmetsizlik ediyoruz. Sonra; Hocamızın rüyada buyurduğu gibi; “Biz hepinize tek tek bakıyoruz, bazı kişilerin imanı, kendisini harekete geçirmeye ve bu yolda fedakârlık göstermeye yetmiyor!.. Ama aynı kişiler imanlarının, kendilerini hızla sırattan geçireceğini zannediyor!.. Şimdi kardeş; dil ile “Ateş, ateş…” diyenin dilini ateş yakmaz. Dil ile “Su, su…” diyenin harareti geçmez. Dil ile “Ekmek, ekmek…” diyenin karnı doymaz. Dil ile “Bıçak, bıçak…” diyenin vücudunun herhangi bir yeri kesilmez. Aynı şekilde kalbine ve hareketlerine yansımadan, sadece dil ile Şehadet getirenin de imanı olmaz!.. Dili ile “Milli Çözüm” diyen, ama hiçbir sorumluluk yüklenmeyen ve hiçbir sıkıntıya göğüs germeyen kişi de dava insanı olmaz!.. Dil ile “Fetih, fetih…” diyen, Feth-i Mübin’e ulaşmaz, ulaşamaz!..” durumdayız. Ya Rabbi, affına sığınıyoruz; bizi affet ve bu gaflet halinden bir an önce bizi kurtar. Çünkü dönüp gidecek ve medet dilenecek başka kapımız yoktur.        Ma’budum Maksudum Sensin, Sana doğru hicretim Senin zikrin fikrin gelsin, hep efkâre İlahi…          Ya Rabbi; benim ibadetim de kulluğum da yalnız Sanadır. Sana ulaşmak ve rızana erişmek için gönderdiğin İslam’ın özü: “Hâlık-ı Teâlâ’ya tazim ve hürmet, bütün mahlûka şefkat ve merhamet” anlayışıdır. Bütün mahlûkata ve en başta insanlara şefkat ve merhametin esası ise, herkesin huzur ve hürriyet içinde yaşayacağı ve temel haklarına sahip olacağı Adil bir Düzen kurulması için çalışmaktır. Cihad; İslam’ın zirve heyecanı, aşk ise cihadın canıdır. Cihad delisi olmayan, aşka yabancıdır. Çünkü aşk; Erbakan’ın hayret ve hayranlık uyandıran tavrı, sabır ve sadakati, sağlam ve sarsılmaz tarzıdır. Ondan öğrendik ki; Aşk; Sevgilinin ve sevdanın uğrunda her türlü kınanma ve karalanmayı göze almak; Yâr yolunda ar şişesini ve kâr kesesini taşa çalıp kırmaktır. Aşk; sevdiğinde fani olmak, seni O’ndan ayıran her şeyi fena saymak, O’nun rızası dışında herhangi bir karşılık beklemeyi büyük bir ayıp ve kayıp saymaktır. Âşıkların kıblesi; Sevgilinin Cemâli ve vuslat hasreti olup, bütün gayesi sonsuz ve kusursuz cennete ulaşmaktır.        Ahmedin va’dini gözler, Hak düzene hasretim İhsanın esirgeme bu, günahkâre İlahi…        Allah’ın va’adine, Efendimizin müjdelerine, Erbakan Hocamızın sözlerine, ifadelerine ve yapmış olduğu mükemmel teknolojilere inandık. Cenab-ı Hak; “Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)” (İbrahim: 46) diye va’ad etmiştir. Ve bu va’adini Yunus: 82’de: “(O) Allah (ki), mücrim olanlar (utanmaz günahkârlar) istemese de, Hakkı (Hakk olarak) Kendi kelimeleriyle (adalet düzenini zuhur ettirip) gerçekleştirecektir.” buyurarak, bu fethin Kendi kelimeleriyle olacağını beyan etmiştir. Âl-i İmrân Suresi 48. ayette bu durum: “(Allah, Hz. İsa’ya) ‘Ona Kitabı (yazı yazmayı ve Kur’an’ı), hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecektir.’” buyurarak fikri mücadeleyi yapacak olanı nasıl hazırladığını bildirmiş ve akabinde; “Hayır, doğrusu Biz Hakkı Bâtılın üstüne fırlatırız, O da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o (bâtıl ve barbar rejimler) yok olup gitmiştir…” [Not: Beyni parçalanan ve fikriyatı boşa çıkarılan bâtıl ve barbar sistemin, geri kalan görkemli gövdesinin çökmesi ve çözülmesi artık kolay ve kaçınılmaz olacaktır.] (Enbiya: 18) buyurmuştur. Âl-i İmrân: 55. ayetinde ise: “Hani Allah, buyurmuştu ki: ‘Ey İsa, doğrusu Ben senin (dünya) hayatına (şimdilik) son vereceğim, seni (insanların erişemeyeceği şekilde onlardan uzaklaştırıp) Kendime yükselteceğim, seni kâfirlerin (ithamlarından) temizleyeceğim ve (yeniden yeryüzünde zuhur edip Deccalizm’le mücadelende) sana uyanları (zafere eriştireceğim ve) kıyamete kadar inkâra sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedip (yargılayacağım).’” Sana (tam bir teslimiyetle ve hiçbir şüphe duymadan) uyanların hepsini zafere-hikmete-ferasete-basirete-hidayete ulaştıracağım demektir. Öyle ise ya İlahi; bu günahkâr ve ihmalkâr kullarına, ikram ve ihsanını esirgeme ve Hak düzenin hasretiyle bizleri öldürme! Amin…        Müyesser kıl Fethi Mûbin, sayendedir nusretim Tez ulaştır hem zafere, hem didare İlahi…          Cenab-ı Hak; hangi kesimin, nasıl bir hizmet ve gayret karşılığında zafere ve galibiyete erişeceğini, Mürselât Suresi’nin ilk yedi ayetinde şöyle belirtmiştir: “Birbiri ardınca ve iyilik amacıyla (örfen; zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak) gönderilenlere (uyarıcılara, Hakka çağırıcılara) yemin olsun ki; Derken (sert ve çetin rüzgârlar gibi, her hayırlı hizmete koşturup, şeytani odakları ve münafıkları) kökünden koparıp savuranlara… Ardından (hakikat prensiplerini ve huzur projelerini, neşriyat yoluyla) korkmadan ve yılmadan yaydıkça yayanlara, Sonra, (rahatının ve menfaatinin kölesi ve nefsani arzularının esiri olanlardan uzaklaşıp, Hakkı bâtıldan, sadıkı sahtekârdan, mü’mini münafıktan çok kesin ve keskin biçimde) ayırdıkça ayıranlara… (Mutlak doğruları ve mutlu oluşumları topluma tanıtanlara,) (Ve gelecek nesillere de) Bir zikir ve öğüt (olacak eserler) bırakanlara! Böylece (hiç kimsenin “bilmiyordum, başka türlü sanıyordum” gibi) bir bahanesi ve mazereti (kalmasın), veya (herkes apaçık şekilde) uyarılsın! (diye gerçekleri, hem de gerekçeleriyle birlikte ortaya koyanlara yemin olsun ki,) Şüphesiz size va’ad edilen (zalimlerin hezimeti, mü’min ve müstaz’afların zafer ve hâkimiyeti ve kıyamet haberi) mutlaka vuku bulacaktır.” Ya Rabbi; her türlü başarımız Senin sayendedir. Sen bize; Feth-i Mübin’e ulaşmayı kolaylaştır ve nasip et. Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız, MSP Genel Başkanı iken; TRT Basın Toplantısı-Yazarlar soruyor / Nisan 1980’de şöyle buyurmuşlardı: “Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: Türkiye’nin kurtuluşu; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümetin kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!” Hocamızın ifade ettiği şekilde; bizi hem (dünyada) zafere, hem de (ahirette) “(Allah’ın bu davetine uyup iman eden ve) Güzel amel işleyenlere (cennetle beraber) daha güzeli, bir de ziyadesi (Allah’ın tecelli Cemâlini görmesi) vardır.” diye va’ad ettiğin; Cemâlullah’a ulaştır Allah’ım! Amin… Osman ERAYDIN
Ekleme Tarihi: 09 Aralık 2023 - Cumartesi

BİR ŞİİRİNİN İZAHI YETİŞ İLAHİ!

Ahmet Akgül Üstadımızın

BİR ŞİİRİNİN İZAHI

        

        

YETİŞ İLAHİ!

      

İnayetin yetişmezse, zail olmaz gafletim

Rahmeyle ki kulun düşmüş, ah-u zare1 İlahi…

Eğer tutmazsan elimden, nafile tüm gayretim

Meğer Senden ola Ey Dost, derde çare İlahi…

      

Tecellinle daim artar, hayranlığım hayretim

Sensiz mutsuz garip gönlüm, pare pare2 İlahi…

İman nimetin olmazsa, hiç kalır mı kıymetim

Kerem kıl kapına geldim, yakma nâre3 İlahi…

        

Şuur ver vahdete dönsün, her anım hep kesretim4

Bin bir ismin zuhur eder, aşikâre5 İlahi…

Sana gelmek Sana ermek, Senin olmak niyetim

Hem acizim hem asi, yüzüm kare6 İlahi…

      

Dönüp afvına sığındım, ey en Yüce Hazretim

Sahip çık bu haddin aşan, cüretkâre7 İlahi…

Ma’budum8 Maksudum9 Sensin, Sana doğru hicretim

Senin zikrin fikrin gelsin, hep efkâre10 İlahi…

      

Ahmedin va’dini gözler, Hak düzene hasretim

İhsanın11 esirgeme bu, günahkâre İlahi…

Müyesser kıl Fethi Mübin, sayendedir nusretim12

Tez ulaştır hem zafere, hem didare13 İlahi…  

      

 

1- Ah-u zar: Herhangi bir sıkıntı ve hastalıktan dolayı ah edip inleme, dert edinip yanma.

2- Pare Pare: Paramparça olma.

3- Nâr: Ateş, cehennem – ateş gibi yakan dert ve musibet ortamı.

4- Kesret: Çokluk, Allah dışındaki tüm varlıklar.

5- Aşikâre: Apaçık görünen – ‘Hiç saklamadan, belli ederek açık açık’ ortaya çıkan.

6- Kare: Kara, siyah… Yüzü kara olmak: Utanacak bir durumu olmak.

7- Cüretkâr: Gereken saygısı olmayan, vurdumduymaz davranan, hürmetsizlik eden.

8- Ma’bud: Kendisine ibadet edilen, kayıtsız şartsız kulluk edilen Cenab-ı Hak.

9- Maksud: Niyet edilen, amaçlanan ve istenilen şey. İstek. Arzu. Gâye. Yüce Allah.

10- Efkâr: Düşünceler, fikirler. Gönül dünyası.

11- İhsan etmek: İyilik ve ikram yapmak.

12- Nusret: Cenab-ı Hakkın yardımı… Üstünlük, Fetih, başarı.

13- Didar: Yüz, çehre. Cemâlullah. İlahi güzelliği ifade etmek için kullanılan Farsça kökenli bir kelime. Tasavvuf edebiyatında Allah’ın tecelli eden yüzü, Divan edebiyatında sevgilinin cemâli.

        

 

YETİŞ İLAHİ!

        

İnayetin yetişmezse, zail olmaz gafletim

Rahmeyle ki kulun düşmüş, ah-u zare İlahi…

      

Allah’ın yardımı ve desteği, koruyup gözetmesi olmazsa; dünya ve ahiret için gerekli ve önemli olan bir şeyin değerini kavramamız mümkün değildir. Dikkat ve özen göstermemiz gerekirken savsakladığımız veya unutmadığımız halde terk ve ihmal edip aksattığımız durumlarda bizi gafletten kurtaracak yine Rabbimizdir. Ya Rabbi, bizden rahmetini eksik etme, gafletimizden dolayı düştüğümüz sıkıntı ve dertten bizi kurtaracak olan sadece Senin rahmet ve merhametindir.

Tevbe Suresi 71. ayeti, bu rahmet ve inayeti hak edecek kulları şöyle tarif etmektedir: “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar da birbirlerinin velileri (dostları ve destekleyicileri)dirler. (Herkese ve birbirlerine her konuda) İyiliği emreder, kötülükten nehyedip çevirirler, namazı dosdoğru yerine getirirler, zekâtı verirler ve (her konuda) Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah Üstün ve Güçlüdür, Hüküm ve Hikmet sahibidir.”

Allah, herkese rahmet eder ve bunun için de bir ücret istemeye ihtiyaç duymaz. Yalnız, çalışanlarla çalışmayanları da bir tutmaz. Çünkü İlahi nusret, gayrete bakar. “O, kime dilerse rahmetini tahsis eder, Allah büyük ‘lütuf ve ihsan (fazıl)’ sahibidir.” (Âl-i İmrân: 74)

Biz Milli Çözümcüler olarak, verilen bir görevi; en önemli ve en öncelikli yapılması gereken iş olarak görürsek, bu alışkanlık bizim gafletten kurtulmamızı sağlayacaktır.

İşte o zaman Allah, rahmet ve inayeti sayesinde; Milli Çözümcülere, yapılamayacak (imkânsız ve çok zor görünen) şeyleri yaptırır, yapmak istediklerimizi (kırgınlık ve kızgınlık anında sonradan pişman olacağımız şahsi, dünyevi ve nefsi bazı çıkışlarımızı) da bize yaptırmaz…

        

Eğer tutmazsan elimden, nafile tüm gayretim

Meğer Senden ola Ey Dost, derde çare İlahi…

        

“İman ateşten bir kor olacak; tutanın eli yanacak, tutmayan ise imanından olacak!” denilen bir zamanda yaşarken; Ya İlahi, Senin yardımın olmazsa, biz imanımızı elde tutamayız, Sen hem en yakın dostumuz hem de her derdimizin devasısın…

Çünkü Sen: “Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye yaratmış değiliz. Biz onları (kâinatı, dünyayı ve insanları) yalnızca Hakk ile (vahdet ve kudretimizi göstermek ve imtihan etmek amacı ile) yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler (ve gerçeği merak etmezlerdi).” (Duhân: 38-39) buyurup her şeyin bir imtihan ve deneme olduğunu belirtmişken…

Ve hele: “(Unutmayınız ve haddinizi aşmayınız ki) Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz! (Öyle her arzu ettiğinize erişemezsiniz. Zira her şey Allah’ın elinde ve takdirinde bulunmaktadır.)” (Tekvir: 29) demişken…

Ve; “Sakın unutmayın ve şeytan sizi umutsuzluğa sürüklemesin” dercesine; “Demek ki, gerçekten her zorlukla beraber (ona dayanacak ve aşacak bir) kolaylık da vardır. (Unutma) Kesinlikle her zorlukla beraber, elbette bir kolaylık (ve rahatlık) da olacaktır. (Sabret, her usr; iki yusr doğuracaktır. Çünkü gerçekten her zorlukla beraber (iki kere) kolaylık bulunacaktır.)” diye tavsiyede bulunmuşken, bize düşen, ayetinde buyurduğun gibi: “(Şu halde ey Habibim!) Boş kaldığın zaman, (tebliğ ve toplumu terbiye, cihad etme ve tehlikeleri defetme, sosyal ve siyasi görevler gibi, mecburi işlerinden sıyrıldığın an, durma hemen ibadete ve hayırlı hizmete) koyul ve uğraşıp yorul ki (manevi terfi ve terakki ancak sürekli ve sistemli bir çaba ile mümkün olacaktır. Ve bütün bu gayret ve hizmetlerinle kesinlikle) Sadece Rabbine (rızasını kazanmaya) rağbet et (ki dünyada izzet ve devlete, ahiret yurdunda ise cennet ve rü’yete ancak böyle ulaşılacaktır). (İnşirah: 5-8) buyruğuna uymaktır ve her derdimizin çaresi bu şuurdadır.

      

Tecellinle daim artar, hayranlığım hayretim

Sensiz mutsuz garip gönlüm, pare pare İlahi…

      

“(Bütün yerler ve yönler gibi) Doğu da Allah’ındır, Batı da. Her nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (kıblesi ve tecellisi, kudret ve rahmet eseri) oradadır. Şüphesiz ki Allah, (her şeyi) Kuşatandır, (hakkıyla) Bilendir.” (Bakara: 115) ayetinin işaret ve hikmetince, evrendeki her şey O’nun eseridir. Bunların (insandaki, hayvanattaki ve nebatattaki) mahiyetlerini düşündükçe hayran olmamak ve hayret etmemek mümkün değildir. İnsanı Rabbine bağlayan; hayrettir. Bu hayret, sevgiye ve şükre dönüşünce ortaya çıkan manevi huzur ve teslimiyet, gönlümüzde-ruhumuzda bir mutluluk oluşturuverir. Ama ne zaman ki her şeyi kuşatanın Allah olduğunu unutup, bir an gaflete düşüp, maddi ve dünyevi şeyleri düşünmeye başlayıp, biraz da endişeye kapılıyorsak; işte bu durumda gönlümüz-ruhumuz sıkılmaya ve parçalanmaya başlıyor. Bu gibi git-geller, Hakka vuslat isteğini oluşturuyor; vuslat arzusu ise sadece hasretle olgunlaşıp insanı pişiriyor. Öyle ya, insan Rabbini hatırlayınca şeytan geri çekilirmiş…

      

İman nimetin olmazsa, hiç kalır mı kıymetim

Kerem kıl kapına geldim, yakma nâre İlahi…

      

Cenab-ı Hak; hidayet ve istikamet ehli, ilim ve hikmet talibi Milli Çözümcüler olmamızı nasip etmiş ve bununla bizi kıymetlendirmiştir. “Bugün onların ağızlarını mühürleriz; -iman ve iyilikten, küfür ve kötülükten yana- bütün yapıp kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları (işlediklerine) şahitlik etmektedir” (Yasin: 65) ayetinin haber verdiği gibi “Hayat; iman ve cihaddır” şuuru ve imtihan-kulluk sorumluluğuyla, Hakkı tebliğ ve tavsiye yolunda, bugün bile hâlâ kalemle ve satır satır gerçekleri yazan… Her türlü sıkıntı ve saldırıya rağmen davasından ve Rabbinin rızasından caymayan mü’minler için, tuttuğu kalemlerin, yazdığı sahifelerin, harflerin, kelimelerin ve cümlelerin bir gün dile gelip şahitlik ve şefaatçilik edeceklerine dair İlahi mesaj ve müjdeler içermektedir. Bizi bu kutlu gayelere hizmetkâr eyleyen Rabbim! Bizim bu nimetin kıymetini bilmemizi ve “(Kâinat kitabını, kendi nefsindeki hakikati, Kur’an’ın kelâmını ve hitabını devamlı ve dikkatle) Oku! (Anla ve anlat ki) Rabbin en büyük kerem sahibi (olandır).” (Alak: 3) ayetine uygun davranmayı bize kolaylaştır ve (bazı hizmetleri hafife almak-talimatlara uymamak-ihmalkâr davranmak gibi) nankörlük edip cehennem ateşine düşmemize de imkân tanıma… Amin!..

        

Şuur ver vahdete dönsün, her anım hep kesretim

Bin bir ismin zuhur eder, aşikâre İlahi…

      

Cenab-ı Hakkın Zatı; her türlü şekilden, biçimden, sûretten, mekân ve zaman tahdidinden münezzehtir. O; Ezeli ve Ebedi, Evvel ve Ahir, tek ve mutlak gerçektir. Yüce Rabbimiz ancak yarattığı eserleriyle bilinir. Hücrelerden kürrelere, çiçeklerden böceklere, her şeyde ve her saniyede tecelli ve tezahür eden; Cenab-ı Rabbi’l-âlemindir. Bu gerçeği bilmek ve bunun şuuruna ermek ise “Vahdete ulaşmaktır”. Yani her olayda ve her varlıkta Allah’ın kudret ve hikmetini görüp anlamak ve sadece O’nun rızasına yoğunlaşmaktır. Çünkü Allah (CC) Kutsi Hadiste; “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmemi istedim. Âlemi yarattım, nimetlerimi sevdirdim. Böylece Beni bildiler.” buyurarak Kendisini bilip tanıyacak ve O’nun halifesi olacak kabiliyette bir varlık olarak insanı yaratmıştır. “Sonra onu (kendi kıymetini bilmediği ve kabiliyetlerini körletip kirlettiği için) aşağıların aşağısına çevirip-itip bıraktık. (Veya, insanoğlunu) “Esfeles safiline” (eğitilmek, yetiştirilmek ve imtihan edilmek üzere evrenin en aşağı tabakası olan yeryüzüne geri gönderip olgunlaşma fırsatı tanıdık.)” (Tin: 5) buyurarak, insanın; her anında Yüce Yaratıcısını tanıması, bilmesi, O’nun her şeye hâkim olduğunu idrak etmesini dilemiştir. Bu durumu: “Biz onları (kâinatı, dünyayı ve insanları) yalnızca Hakk ile (vahdet ve kudretimizi göstermek ve imtihan etmek amacı ile) yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler (ve gerçeği merak etmezlerdi).” (Duhân: 39) diye bildirmiştir.

      

Sana gelmek Sana ermek, Senin olmak niyetim

Hem acizim hem asi, yüzüm kare İlahi…

      

Ya Rabbi; Sana gelmek, Sana ermek ve Senin olmak niyetiyle; yani Senin rızana ve rıdvanına ulaşmak gayretiyle: “Gerçek şu ki, Biz emaneti (İslamiyet’i ve Allah’a Hilâfet görevini) göklere, yerküreye ve dağlara (ve bunlardaki mahlûkata) arz ve teklif ettik de; onlar bunun (sorumluluğunu) yüklenmekten çekindiler ve ondan (gereğini yapamadıklarında gelecek azaptan) korkuya kapılıp titrediler. (Ama) Onu (yeryüzünde Allah’a halifelik ve adaletle yöneticilik sorumluluğunu) insan yüklendi. Gerçekten o, pek zalim ve çok cahildir (ki Rabbinin emri ve isteği yerde kalmasın diye çok riskli bir cesaretle böyle bir mesuliyetin altına girmiş ve bir nevi kahramanlık göstermiştir).” (Ahzâb Suresi: 72) ayetinde buyurduğun gibi; aldığımız bu emanetin sorumluluğu gereği; bugün haksızlık ve ahlâksızlığın, sefalet ve yoksulluğun, inkârın ve isyanın had safhaya çıktığı bir süreçte, Siyonizm’in uşaklığını yapan din istismarcısı Haman ve Bel’amlara karşı Kur’an ayetleriyle, Efendimizin hadisleriyle ve Erbakan Hocamızın öğretileriyle Milli Çözüm olarak mücadele veriyor ve tüm bu haksızlıklar karşısında dilsiz şeytan olmamak için gayret gösteriyoruz. Bu mücadeleyi verirken; gerekli dikkat ve gayretle davranamadığımız, ihmal ettiğimiz ve hafife aldığımız tavırlarımızdan dolayı bizi bağışla ve zayıflığımıza say… Biz biliyoruz ki; her şey Senin himmet, inayet ve rahmetinle başarılıyor. Sen, şer cephesinin bize karşı planlarını ve tuzaklarını bozar ve onların her türlü şiddetinden bizi korursun, ama onların hepsi bir araya gelse bizi Senden koruyamaz.

      

Dönüp afvına sığındım, ey en Yüce Hazretim

Sahip çık bu haddin aşan, cüretkâre İlahi…

      

Ya Rabbi! Başta Hocamızın ve Üstadımızın defalarca ikazlarına ve tavsiyelerine rağmen; günlük meal okuma, yayınlanan yazılara ve şiirlere yorum yazma gayretini bir türlü gereği gibi gösteremiyoruz. Yayınlanan yazıları ihtiyaç ve iştiyak duyarak okumuyor ve yine Hocamızın rüyada buyurdukları gibi; okunan yazıları maddeler halinde yazmayı ve yaptıklarımızı yeşil, yapmadıklarımızı kırmızı ile boyayıp kodlayarak kendimizi kontrol etmiyoruz. Yine bir videoyu izlerken, sakin bir zaman diliminde kulaklığımızı takarak ve gerekirse durdurup not alarak dinlemeyi yapmayarak cahili bir cesaretle cüretkâr davranıyoruz. Yani vurdumduymaz davranıyor ve hürmetsizlik ediyoruz.

Sonra; Hocamızın rüyada buyurduğu gibi; “Biz hepinize tek tek bakıyoruz, bazı kişilerin imanı, kendisini harekete geçirmeye ve bu yolda fedakârlık göstermeye yetmiyor!.. Ama aynı kişiler imanlarının, kendilerini hızla sırattan geçireceğini zannediyor!.. Şimdi kardeş; dil ile “Ateş, ateş…” diyenin dilini ateş yakmaz. Dil ile “Su, su…” diyenin harareti geçmez. Dil ile “Ekmek, ekmek…” diyenin karnı doymaz. Dil ile “Bıçak, bıçak…” diyenin vücudunun herhangi bir yeri kesilmez. Aynı şekilde kalbine ve hareketlerine yansımadan, sadece dil ile Şehadet getirenin de imanı olmaz!.. Dili ile “Milli Çözüm” diyen, ama hiçbir sorumluluk yüklenmeyen ve hiçbir sıkıntıya göğüs germeyen kişi de dava insanı olmaz!.. Dil ile “Fetih, fetih…” diyen, Feth-i Mübin’e ulaşmaz, ulaşamaz!..” durumdayız. Ya Rabbi, affına sığınıyoruz; bizi affet ve bu gaflet halinden bir an önce bizi kurtar. Çünkü dönüp gidecek ve medet dilenecek başka kapımız yoktur.

      

Ma’budum Maksudum Sensin, Sana doğru hicretim

Senin zikrin fikrin gelsin, hep efkâre İlahi…

        

Ya Rabbi; benim ibadetim de kulluğum da yalnız Sanadır. Sana ulaşmak ve rızana erişmek için gönderdiğin İslam’ın özü: “Hâlık-ı Teâlâ’ya tazim ve hürmet, bütün mahlûka şefkat ve merhamet” anlayışıdır. Bütün mahlûkata ve en başta insanlara şefkat ve merhametin esası ise, herkesin huzur ve hürriyet içinde yaşayacağı ve temel haklarına sahip olacağı Adil bir Düzen kurulması için çalışmaktır. Cihad; İslam’ın zirve heyecanı, aşk ise cihadın canıdır. Cihad delisi olmayan, aşka yabancıdır. Çünkü aşk; Erbakan’ın hayret ve hayranlık uyandıran tavrı, sabır ve sadakati, sağlam ve sarsılmaz tarzıdır.

Ondan öğrendik ki;

Aşk; Sevgilinin ve sevdanın uğrunda her türlü kınanma ve karalanmayı göze almak; Yâr yolunda ar şişesini ve kâr kesesini taşa çalıp kırmaktır.

Aşk; sevdiğinde fani olmak, seni O’ndan ayıran her şeyi fena saymak, O’nun rızası dışında herhangi bir karşılık beklemeyi büyük bir ayıp ve kayıp saymaktır.

Âşıkların kıblesi; Sevgilinin Cemâli ve vuslat hasreti olup, bütün gayesi sonsuz ve kusursuz cennete ulaşmaktır.

      

Ahmedin va’dini gözler, Hak düzene hasretim

İhsanın esirgeme bu, günahkâre İlahi…

      

Allah’ın va’adine, Efendimizin müjdelerine, Erbakan Hocamızın sözlerine, ifadelerine ve yapmış olduğu mükemmel teknolojilere inandık.

Cenab-ı Hak; “Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)” (İbrahim: 46) diye va’ad etmiştir.

Ve bu va’adini Yunus: 82’de: “(O) Allah (ki), mücrim olanlar (utanmaz günahkârlar) istemese de, Hakkı (Hakk olarak) Kendi kelimeleriyle (adalet düzenini zuhur ettirip) gerçekleştirecektir.” buyurarak, bu fethin Kendi kelimeleriyle olacağını beyan etmiştir.

Âl-i İmrân Suresi 48. ayette bu durum: “(Allah, Hz. İsa’ya) ‘Ona Kitabı (yazı yazmayı ve Kur’an’ı), hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecektir.’” buyurarak fikri mücadeleyi yapacak olanı nasıl hazırladığını bildirmiş ve akabinde;

“Hayır, doğrusu Biz Hakkı Bâtılın üstüne fırlatırız, O da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o (bâtıl ve barbar rejimler) yok olup gitmiştir…” [Not: Beyni parçalanan ve fikriyatı boşa çıkarılan bâtıl ve barbar sistemin, geri kalan görkemli gövdesinin çökmesi ve çözülmesi artık kolay ve kaçınılmaz olacaktır.] (Enbiya: 18) buyurmuştur.

Âl-i İmrân: 55. ayetinde ise: “Hani Allah, buyurmuştu ki: ‘Ey İsa, doğrusu Ben senin (dünya) hayatına (şimdilik) son vereceğim, seni (insanların erişemeyeceği şekilde onlardan uzaklaştırıp) Kendime yükselteceğim, seni kâfirlerin (ithamlarından) temizleyeceğim ve (yeniden yeryüzünde zuhur edip Deccalizm’le mücadelende) sana uyanları (zafere eriştireceğim ve) kıyamete kadar inkâra sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedip (yargılayacağım).’”

Sana (tam bir teslimiyetle ve hiçbir şüphe duymadan) uyanların hepsini zafere-hikmete-ferasete-basirete-hidayete ulaştıracağım demektir. Öyle ise ya İlahi; bu günahkâr ve ihmalkâr kullarına, ikram ve ihsanını esirgeme ve Hak düzenin hasretiyle bizleri öldürme! Amin…

      

Müyesser kıl Fethi Mûbin, sayendedir nusretim

Tez ulaştır hem zafere, hem didare İlahi…

        

Cenab-ı Hak; hangi kesimin, nasıl bir hizmet ve gayret karşılığında zafere ve galibiyete erişeceğini, Mürselât Suresi’nin ilk yedi ayetinde şöyle belirtmiştir:

“Birbiri ardınca ve iyilik amacıyla (örfen; zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak) gönderilenlere (uyarıcılara, Hakka çağırıcılara) yemin olsun ki;

Derken (sert ve çetin rüzgârlar gibi, her hayırlı hizmete koşturup, şeytani odakları ve münafıkları) kökünden koparıp savuranlara…

Ardından (hakikat prensiplerini ve huzur projelerini, neşriyat yoluyla) korkmadan ve yılmadan yaydıkça yayanlara,

Sonra, (rahatının ve menfaatinin kölesi ve nefsani arzularının esiri olanlardan uzaklaşıp, Hakkı bâtıldan, sadıkı sahtekârdan, mü’mini münafıktan çok kesin ve keskin biçimde) ayırdıkça ayıranlara… (Mutlak doğruları ve mutlu oluşumları topluma tanıtanlara,)

(Ve gelecek nesillere de) Bir zikir ve öğüt (olacak eserler) bırakanlara!

Böylece (hiç kimsenin “bilmiyordum, başka türlü sanıyordum” gibi) bir bahanesi ve mazereti (kalmasın), veya (herkes apaçık şekilde) uyarılsın! (diye gerçekleri, hem de gerekçeleriyle birlikte ortaya koyanlara yemin olsun ki,)

Şüphesiz size va’ad edilen (zalimlerin hezimeti, mü’min ve müstaz’afların zafer ve hâkimiyeti ve kıyamet haberi) mutlaka vuku bulacaktır.”

Ya Rabbi; her türlü başarımız Senin sayendedir. Sen bize; Feth-i Mübin’e ulaşmayı kolaylaştır ve nasip et.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız, MSP Genel Başkanı iken; TRT Basın Toplantısı-Yazarlar soruyor / Nisan 1980’de şöyle buyurmuşlardı: “Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: Türkiye’nin kurtuluşu; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümetin kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!” Hocamızın ifade ettiği şekilde; bizi hem (dünyada) zafere, hem de (ahirette) “(Allah’ın bu davetine uyup iman eden ve) Güzel amel işleyenlere (cennetle beraber) daha güzeli, bir de ziyadesi (Allah’ın tecelli Cemâlini görmesi) vardır.” diye va’ad ettiğin; Cemâlullah’a ulaştır Allah’ım! Amin…

Osman ERAYDIN

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve katilimcimaltepe.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.