Psikolog, Çift ve Aile Terapisti NEŞE DOĞAN YÜKSEL
Köşe Yazarı
Psikolog, Çift ve Aile Terapisti NEŞE DOĞAN YÜKSEL
 

“BİR GÜZEL SÖZ SÖYLEME SANATI VARSA BİR DE GÜZEL DİNLEME VE ANLAMA SANATI VARDIR…”

“BİR GÜZEL SÖZ SÖYLEME SANATI VARSA BİR DE GÜZEL DİNLEME VE ANLAMA SANATI VARDIR…” EPİKTETOS   Merhaba, İlk yazıma sevdiğim bu sözle başlamak istedim… Peki birbirimizi dinliyor muyuz? Anlıyor muyuz? Anladıysak, ne anlıyoruz? İletişim kurarken karşımızdaki kişiyle aynı duygu ve görüşü paylaşmamız gerekmez. Onun duygularını ve düşüncelerini anlamaya çalışırız ve anlaşılmayı isteriz. Bir insanı “anlamak” başka, ona “hak vermek” başka bir şeydir. Anlamak/anlaşılmak mı, yoksa haklı olmak/hak vermek mi istiyoruz?  Anlamak: “karşımızdaki kişiye yardım etme, bizi birbirimize yaklaştırma, iletişimi kolaylaştırma” içerir ve bu, o kişinin sıkıntısının hafiflemesine neden olur... Elbette başkaları tarafından anlaşıldığımızı, önem verildiğimizi hissedersek rahatlarız. Karşısındaki kişiyi anlamak için çaba gösteren, iletişim becerisi ve eğilimleri yüksek olan kişiler, işbirlikçi, kolaylaştırıcı, başkaları tarafından dinlenen, sevilen kişilerdir. O zaman ilişkilerimizde ne değişiyor? İlişkilerimizi değiştiren ne? Hızla, kolay mı tükeniyor? Sohbetlerin yerini sanal iletişimin alması, günlük hayatın koşuşturmacası, stres, öfke, bastırılmış duyguların ‘yakınlarımıza, en sevdiklerimize’ yansıtılması, özür dilemekten kaçınıp hep haklı çıkmaya çalışma, tahammülün zayıflaması… Bunlar ilişkileri tüketmeye neden olan sebeplerden yalnızca birkaçı şeklinde sayılabilir. “Ben haklıyım” diyenler; Çoğunlukla karşısındakini nasıl alt edeceğine, tartışmayı nasıl kazanacağına, baskın çıkacağına, sözlü saldırıya maruz kaldığında nasıl karşı koyacağına zihnini yorar. Oysaki her zaman haklı olmamız mümkün değildir, bazı durumlarda haklı olmanın önemi de yoktur. İlişkilerde biri sürekli haklı olduğunu söylüyorsa, bu durum ilişkinin yapısını genellikle olumsuz etkiler. Bazen kişiler haklı olmaya o kadar odaklanırlar ki mutlu olma anlarını kaçırırlar. Kimsenin yüzde yüz haklı ya da haksız olamayacağını unutmayalım. Gerekirse özür dilemekten kaçınmamalı, özür dilemenin zayıflık değil erdemli bir davranış olduğunu unutmayalım. “Hatayı kabul ediyorsak büyük, hatadan ders çıkarıyorsak akıllı, hatayı düzeltmek için çabalıyorsak güçlüyüzdür” Her şeyi beraber yapmak isteyenler; Bağlılık gibi görünen şey bağımlılığın ta kendisi olabiliyor. Oysa ilişkide önemli olan ‘ben’i kaybetmeden, ‘biz’ olabilmektir. İlişkinin içinde, her kişinin kendine ait alanlarının olması önemlidir. Beraberce yapılan şeyler kadar her bireyin kendi arkadaşları, ailesi ile vakit geçirmesi, hobilerine vakit ayırması, kişilerin ilişkilerine daha objektif yaklaşabilmelerini ve ilişkilerinde daha fazla keyif alabilmelerini sağlar. Bu nedenle her şeyi beraber yapma isteğinden vazgeçmek nasıl olur? Birbirini değiştirmeye çalışanlar; İlişkilerde başlangıçta sevdiğimiz özellikler, zamanla en çok değiştirmek istediğimiz özellikler olabiliyor. Örneğin erkek için eş seçiminde kadının ‘kendi ayakları üzerinde duruyor olması’ en önem verdiği, beğendiği özelliği iken, zamanla bu özelliği erkeği rahatsız edebilir ve kadını değiştirmeye çalışabilir. Karşımızdaki kişinin kendimiz gibi, her insan gibi olumsuz etkilendiğimiz, sevmediğimiz farklı yönleri olduğunu kabul edip, onu değişime zorlamamalıyız. Kişinin olumsuz etkilendiğimiz, sevmediğimiz farklı yönlerine odaklanmak ilişkiyi çıkmaza sokabilir. Burada önemli olan, değiştirmeye çalıştığımız davranışın size, ona veya çevresindekilere zarar verip vermediğidir. Zarar vermiyorsa onu değiştirmeye çalışmanın ona yapılan bir haksızlık olacağını da unutmayalım. Kişiyi hayatının merkezine koyanlar; İlişkiye kendini adamak, her şeyi ona göre planlamak ilişkiyi hızla tüketir ve ilişkideki dengeleri bozar. Sevdiğimiz insan şüphesiz çok önemli ve değerli, ancak hayatımızı oluşturan şeylerden yalnızca biri, hayatımızın tümü değildir. O nedenle hayatın merkezine koyma yanılgısına düşmemeliyiz. Sosyal medyada, sanal oyunlarda fazla zaman geçirenler; Telefon ve bilgisayarda zaman geçirmek, elinden telefonunu bırakmamak, beraber yapılan etkinliklerde sosyal medyadan gözünü ayırmamak, birbirleriyle zaman geçirmek yerine başkalarının paylaşımlarına bakmak, bilgisayar oyunlarında fazla zaman geçirmek iletişime zarar verir. Hatta uzun vadede kendi ruh sağlığımıza dahi zarar verebilir. Fazla beklenti içinde olanlar; İlişkimizde yaşadığımız hayal kırıklıklarının onarılmasını beklerken, karşımızdaki kişinin de aynı ihtiyaçta olabileceğini unutmamalıyız. Her insanın sevgi alma ve verme kapasitesi vardır ve karşımızdaki kişinin bize verebileceği kadarını bilip, anlayıp, ondan yapamayacaklarını beklememeliyiz. Örneğin birçok insan, sosyal medyada takip edilen kişilerin ‘her gün eğlencedelermişçesine’ paylaşımlarına ve çoğu kez ‘sahte mutluluklarına’ aldanarak, kendi hayatlarını kıyaslama ve yanındaki kişiyi sorgulama yanlışına düşebilmektedir. Geçmişe, kötü şeylere odaklananlar; İlişkide geçmişte yapılan hatalara takılı kalmak, eski sorunları sık sık gündeme getirmek, adeta ilişkinin altına konulan bir dinamittir. Hatalarından ders çıkarıp çıkarmadığına bakmak önem taşır. Geçmişteki hataları affetmeyi seçtiysek, bunun sorumluklarını yerine getirmeliyiz, eğer affedemiyorsak profesyonel destek alınmalıdır. Hakaret edenler, kişinin değerlerine saldıranlar; Tartışırken rahatsız eden durum üzerine konuşup, hakaretten kaçınmalıyız. Öfkemizi kontrol altına almalı, sorunu daha da büyütmek yerine yapıcı olmaya çalışmalıyız. Kişinin değerlerine saldırmak, küçümsemek en büyük yanlışlardandır. (Size yapılmasını ister misiniz?) İçine atanlar; Sorunları içe atmak yerine, doğru zamanda, doğru ortamda dile getirmekten kaçınmamalıyız. Aksine içine atmak, konuşmamak, sorunların çözümü yerine giderek daha da büyümesine neden olacaktır. Kırgınlıklarımızı veya rahatsız eden konuları, sakinliğimizi koruyarak, yapıcı bir üslupla dile getirip, duygularımızı paylaşmalıyız. Hayatımız hatalarla doludur. Bu nedenle iletişimde bulunduğumuz kişilerin hatalarını sert bir biçimde yüzlerine vurmamamız gerekir. Birinin hatasını düzeltmeye kalkmanın anlamı ‘ben senden daha akıllıyım’ ile eş değerli görülebilir ve bu durum kişiliğe açık bir saldırıdır. Bu davranış karşısında, karşıdaki kişi yaptığı ya da bildiği yanlış da olsa, ısrar edebilir. Oysa yanlışını kendisi kabul eder, başkası da bunun uygun olduğunu söylerse hatasını itiraf bile edebilir. Konuşmaya başlarken, anlaşamadığımız konulardan değil, anlaşılan, birleşilen konulardan başlanması akıllıca olacaktır. Duygu, düşünce ve isteklerimizi doğru ifade edebilmeli, bunu yaparken başkalarının hakkını çiğnemeden, kendi haklarımızı koruyabilmeliyiz. ‘Kendini ortaya koyabilme’ öğrenilebilir bir davranıştır. Kendini ortaya koyabilme dışındaki diğer davranış şekilleri; saldırganlık ve edilgenliktir. Kişi her üç davranış şeklini de yeri geldikçe kullanabilir. Hatta fikrimizi değiştirme ya da başka bir davranış şekline karar verme hakkına da sahibiz. … “ASLINDA HERKES SEVDİĞİ İNSANA BAKARMIŞ GİBİ HAYATA BAKSA, BELKİ DE HAYAT BU KADAR ACI VERMEKTEN VAZGEÇERDİ İNSANLARA” BOB MARLEY … Hazır biraz kendimizle baş başa kaldığımız bu pandemi sürecinde bunları düşünelim ve kaldığımız yerden devam edelim… Sevgilerimle Psikolog, Çift ve Aile Terapisti NeŞ’e DoĞaN YüKseL nesedoganyuksel@gmail.com  
Ekleme Tarihi: 12 Aralık 2020 - Cumartesi

“BİR GÜZEL SÖZ SÖYLEME SANATI VARSA BİR DE GÜZEL DİNLEME VE ANLAMA SANATI VARDIR…”

BİR GÜZEL SÖZ SÖYLEME SANATI VARSA

BİR DE GÜZEL DİNLEME VE ANLAMA SANATI VARDIR…”

EPİKTETOS

 

Merhaba,

İlk yazıma sevdiğim bu sözle başlamak istedim…

Peki birbirimizi dinliyor muyuz? Anlıyor muyuz? Anladıysak, ne anlıyoruz?

İletişim kurarken karşımızdaki kişiyle aynı duygu ve görüşü paylaşmamız gerekmez. Onun duygularını ve düşüncelerini anlamaya çalışırız ve anlaşılmayı isteriz. Bir insanı “anlamak” başka, ona “hak vermek” başka bir şeydir.

Anlamak/anlaşılmak mı, yoksa haklı olmak/hak vermek mi istiyoruz? 

Anlamak: “karşımızdaki kişiye yardım etme, bizi birbirimize yaklaştırma, iletişimi kolaylaştırma” içerir ve bu, o kişinin sıkıntısının hafiflemesine neden olur...

Elbette başkaları tarafından anlaşıldığımızı, önem verildiğimizi hissedersek rahatlarız.

Karşısındaki kişiyi anlamak için çaba gösteren, iletişim becerisi ve eğilimleri yüksek olan kişiler, işbirlikçi, kolaylaştırıcı, başkaları tarafından dinlenen, sevilen kişilerdir.

O zaman ilişkilerimizde ne değişiyor? İlişkilerimizi değiştiren ne? Hızla, kolay mı tükeniyor?

Sohbetlerin yerini sanal iletişimin alması, günlük hayatın koşuşturmacası, stres, öfke, bastırılmış duyguların ‘yakınlarımıza, en sevdiklerimize’ yansıtılması, özür dilemekten kaçınıp hep haklı çıkmaya çalışma, tahammülün zayıflaması…

Bunlar ilişkileri tüketmeye neden olan sebeplerden yalnızca birkaçı şeklinde sayılabilir.

“Ben haklıyım” diyenler;

Çoğunlukla karşısındakini nasıl alt edeceğine, tartışmayı nasıl kazanacağına, baskın çıkacağına, sözlü saldırıya maruz kaldığında nasıl karşı koyacağına zihnini yorar. Oysaki her zaman haklı olmamız mümkün değildir, bazı durumlarda haklı olmanın önemi de yoktur. İlişkilerde biri sürekli haklı olduğunu söylüyorsa, bu durum ilişkinin yapısını genellikle olumsuz etkiler. Bazen kişiler haklı olmaya o kadar odaklanırlar ki mutlu olma anlarını kaçırırlar. Kimsenin yüzde yüz haklı ya da haksız olamayacağını unutmayalım. Gerekirse özür dilemekten kaçınmamalı, özür dilemenin zayıflık değil erdemli bir davranış olduğunu unutmayalım. “Hatayı kabul ediyorsak büyük, hatadan ders çıkarıyorsak akıllı, hatayı düzeltmek için çabalıyorsak güçlüyüzdür

Her şeyi beraber yapmak isteyenler;

Bağlılık gibi görünen şey bağımlılığın ta kendisi olabiliyor. Oysa ilişkide önemli olan ‘ben’i kaybetmeden, ‘biz’ olabilmektir. İlişkinin içinde, her kişinin kendine ait alanlarının olması önemlidir. Beraberce yapılan şeyler kadar her bireyin kendi arkadaşları, ailesi ile vakit geçirmesi, hobilerine vakit ayırması, kişilerin ilişkilerine daha objektif yaklaşabilmelerini ve ilişkilerinde daha fazla keyif alabilmelerini sağlar. Bu nedenle her şeyi beraber yapma isteğinden vazgeçmek nasıl olur?

Birbirini değiştirmeye çalışanlar;

İlişkilerde başlangıçta sevdiğimiz özellikler, zamanla en çok değiştirmek istediğimiz özellikler olabiliyor. Örneğin erkek için eş seçiminde kadının ‘kendi ayakları üzerinde duruyor olması’ en önem verdiği, beğendiği özelliği iken, zamanla bu özelliği erkeği rahatsız edebilir ve kadını değiştirmeye çalışabilir. Karşımızdaki kişinin kendimiz gibi, her insan gibi olumsuz etkilendiğimiz, sevmediğimiz farklı yönleri olduğunu kabul edip, onu değişime zorlamamalıyız. Kişinin olumsuz etkilendiğimiz, sevmediğimiz farklı yönlerine odaklanmak ilişkiyi çıkmaza sokabilir. Burada önemli olan, değiştirmeye çalıştığımız davranışın size, ona veya çevresindekilere zarar verip vermediğidir. Zarar vermiyorsa onu değiştirmeye çalışmanın ona yapılan bir haksızlık olacağını da unutmayalım.

Kişiyi hayatının merkezine koyanlar;

İlişkiye kendini adamak, her şeyi ona göre planlamak ilişkiyi hızla tüketir ve ilişkideki dengeleri bozar. Sevdiğimiz insan şüphesiz çok önemli ve değerli, ancak hayatımızı oluşturan şeylerden yalnızca biri, hayatımızın tümü değildir. O nedenle hayatın merkezine koyma yanılgısına düşmemeliyiz.

Sosyal medyada, sanal oyunlarda fazla zaman geçirenler;

Telefon ve bilgisayarda zaman geçirmek, elinden telefonunu bırakmamak, beraber yapılan etkinliklerde sosyal medyadan gözünü ayırmamak, birbirleriyle zaman geçirmek yerine başkalarının paylaşımlarına bakmak, bilgisayar oyunlarında fazla zaman geçirmek iletişime zarar verir. Hatta uzun vadede kendi ruh sağlığımıza dahi zarar verebilir.

Fazla beklenti içinde olanlar;

İlişkimizde yaşadığımız hayal kırıklıklarının onarılmasını beklerken, karşımızdaki kişinin de aynı ihtiyaçta olabileceğini unutmamalıyız. Her insanın sevgi alma ve verme kapasitesi vardır ve karşımızdaki kişinin bize verebileceği kadarını bilip, anlayıp, ondan yapamayacaklarını beklememeliyiz. Örneğin birçok insan, sosyal medyada takip edilen kişilerin ‘her gün eğlencedelermişçesine’ paylaşımlarına ve çoğu kez ‘sahte mutluluklarına’ aldanarak, kendi hayatlarını kıyaslama ve yanındaki kişiyi sorgulama yanlışına düşebilmektedir.

Geçmişe, kötü şeylere odaklananlar;

İlişkide geçmişte yapılan hatalara takılı kalmak, eski sorunları sık sık gündeme getirmek, adeta ilişkinin altına konulan bir dinamittir. Hatalarından ders çıkarıp çıkarmadığına bakmak önem taşır. Geçmişteki hataları affetmeyi seçtiysek, bunun sorumluklarını yerine getirmeliyiz, eğer affedemiyorsak profesyonel destek alınmalıdır.

Hakaret edenler, kişinin değerlerine saldıranlar;

Tartışırken rahatsız eden durum üzerine konuşup, hakaretten kaçınmalıyız. Öfkemizi kontrol altına almalı, sorunu daha da büyütmek yerine yapıcı olmaya çalışmalıyız. Kişinin değerlerine saldırmak, küçümsemek en büyük yanlışlardandır. (Size yapılmasını ister misiniz?)

İçine atanlar;

Sorunları içe atmak yerine, doğru zamanda, doğru ortamda dile getirmekten kaçınmamalıyız. Aksine içine atmak, konuşmamak, sorunların çözümü yerine giderek daha da büyümesine neden olacaktır. Kırgınlıklarımızı veya rahatsız eden konuları, sakinliğimizi koruyarak, yapıcı bir üslupla dile getirip, duygularımızı paylaşmalıyız.

Hayatımız hatalarla doludur. Bu nedenle iletişimde bulunduğumuz kişilerin hatalarını sert bir biçimde yüzlerine vurmamamız gerekir. Birinin hatasını düzeltmeye kalkmanın anlamı ‘ben senden daha akıllıyım’ ile eş değerli görülebilir ve bu durum kişiliğe açık bir saldırıdır. Bu davranış karşısında, karşıdaki kişi yaptığı ya da bildiği yanlış da olsa, ısrar edebilir. Oysa yanlışını kendisi kabul eder, başkası da bunun uygun olduğunu söylerse hatasını itiraf bile edebilir. Konuşmaya başlarken, anlaşamadığımız konulardan değil, anlaşılan, birleşilen konulardan başlanması akıllıca olacaktır.

Duygu, düşünce ve isteklerimizi doğru ifade edebilmeli, bunu yaparken başkalarının hakkını çiğnemeden, kendi haklarımızı koruyabilmeliyiz. ‘Kendini ortaya koyabilme’ öğrenilebilir bir davranıştır.

Kendini ortaya koyabilme dışındaki diğer davranış şekilleri; saldırganlık ve edilgenliktir. Kişi her üç davranış şeklini de yeri geldikçe kullanabilir. Hatta fikrimizi değiştirme ya da başka bir davranış şekline karar verme hakkına da sahibiz.

ASLINDA HERKES SEVDİĞİ İNSANA BAKARMIŞ GİBİ HAYATA BAKSA,

BELKİ DE HAYAT BU KADAR ACI VERMEKTEN VAZGEÇERDİ İNSANLARA”

BOB MARLEY

Hazır biraz kendimizle baş başa kaldığımız bu pandemi sürecinde bunları düşünelim ve kaldığımız yerden devam edelim…

Sevgilerimle

Psikolog, Çift ve Aile Terapisti

NeŞ’e DoĞaN YüKseL

nesedoganyuksel@gmail.com

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve katilimcimaltepe.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.